Wednesday, May 25, 2016

Yeni Resimlerim Hakkında


2008 yılında "su" üzerine çalışmaya başladığımda tüm kaygım insan ruhunu resmetmekti. İnsana ait tüm duygulanımlar, benim için su metaforunda yerini buluyordu. Senelerce suyun renklerini dokusunu insan figüründe aradım. İnsanı suyun derinliklerine daldırdım, ona bir dünya kurguladım; su bedenini değiştirdi. Kimi zaman insan yüzüne odaklandım, ışığın ve suyun izlerini yüzünde aradım, kimi zaman sadece suyu resmettim. 

Şimdi ise bu maceram beni yeni dokulara götürüyor. Su bana yetmiyor. Odağım yine insanın kendisi, içi dışı ruhu; ancak görsel imgeler daha karmaşık metaforları, daha katmanlı anlamları gerektirmeye başladı. İnsanın kendisi karmaşık, ikircikli bir yapıya sahip aslında. Dolayısıyla gerçekliğimizin taşıdığı bu çelişkili yapıyı tek katmanlı bir görsellikle anlatmak yerine üst üste bindirilmiş görsel örüntüler denemek istedim. 

Yeni resimlerimde biçimler, resim plastiğinin doku ve renk olanakları ile iki boyutu zorlayan yanılsamalara sahip. Bu resimlerde üst üste bindirilmiş katmanlar halinde farklı eylemler gerçekleştiren farklı yaşamlara ait görüntüler yer alıyor. İnsanın iç dünyasına, ruh durumlarına ait her bir görsel öğe, bazı katmanlarda insanın varoluş durumunu anımsatacak hayvan figürleri de olmak üzere bir arada saydam katmanlar halinde yeni varoluş boyutları oluşturuyorlar. Olay ve durumlara bir eş zamanlılık içinde bir arada yeni anlamlar kazandırmayı amaçlıyorum. 

Resmin konusuna ait alt anlamları çoğaltmak ve aynı zamanda resmin renk ve doku zenginliğini bu üst üste binen görüntülerle pekiştirmek benim için önemli. Bu imge zenginliğine ulaşmak için çok çeşitli görsel veriye ihtiyacım oluyor. Bunun için ön çalışmalarımı fotoğraflar üzerinde yapıyorum. Fotoğrafları dijital tekniklerle bir araya getirerek saydam görüntüler yakalıyorum. Hatta bazıları oldukça güçlü renk ve doku zenginliğine sahip kendi başlarına sağlam birer işe dönüşüyorlar. Ancak benim için önemli olan boyanın plastiği... Resmin ön çalışmasını bilgisayarda yapmama rağmen, tuvalin karşısına geçtiğimde yaptığım şey, en geleneksel haliyle önümde var olan bir kompozisyonu tuvale aktarmaktan pek de farklı değil. Bir natürmort çalışır gibi önceden hazırladığım dijital görüntüye bakarak yerleştirmemi yapıyorum. Dokuları, renkleri biçimleri boyuyorum. Süreç bilindik ressam ve modeli sürecine dönüşüyor. 

Bu fotoğrafları sergileyemez miydim? Neden boyayla bunca çaba?

Bu soru bir dizi soruyu getiriyor sanki: Eğer yola çıktığım bir natürmort olsaydı, natürmortun kendisini sergilemek ister miydim? Fotoğraf ne noktada bir araca dönüşür? Ne noktada bir sanat eseridir? 

Bunun cevabı sanatçının amacında gizli. Sanatçının seyirciyle paylaşmak istediği serüven sonucu etkiliyor. Benim istediğim de sanırım bu resimlerin ardında birkaç katmanlı bir hazırlık süreci olduğunu göstermek: Fotoğraflarla dijital ortamda yaptığım tüm ön çalışmalar, tuvalde hesaplaşmalarım, elimdeki zaten mükemmel durumda olan dijital görüntünün aynısını tüm şeffaflığıyla, tüm ışığıyla resim yüzeyine, boya renklerine aktarma çabalarım. Sonrasında onu bir resmin gerektirdiği kompozisyon ve doku zenginliğine dönüştürme gayretim. Fotoğrafı oluşturan ışığın boya renklerine dönüşümü, boyanın ışıkla incelişi.... Sonunda yola çıkılan dijital görüntünün resimsel değerlere tercüme edilişi....

Boyanın plastiğinin anlama müdahale eden yanını seviyorum ve bunu özellikle resimlerimde kullanıyorum. Resmi oluşturma sürecinde boyanın sağladığı tüm doku zenginliği, tüm imkanlar, dijital bir görüntünün olanaklarıyla daha da zenginleşiyor. Çünkü bu dijital görüntüler, peşinden gidebileceğim yeni görsel meydan okuyuşlar sağlıyor. Kendi serüvenimde dijital imkanlarla çağdaş örüntülerin resmin plastiğiyle yakalanabileceğini, boyanın bu örüntülere katkı sağladığını, anlamı çeşitlendirdiğini düşünüyorum.