Ruh gücünü nereden alır sahiden? Ruh derken, ta içimizde;
bilincimizin de ötesinde “biz” olan o hissettiğimiz şeyden bahsediyorum. Hani
bazen yorulur, tükenir; sessizleşir yalnızlaşıveririz yokluğunda… Ruh neden
suskunlaşır, yorulur sahiden?
Bu sorular havada asılı kalsın, ben size “su”dan bahsedeyim…
Suyun bir kimliği yoktur. Tadı tuzu olmaz; bedenin susuzluğunu giderirken, bunu
sessizce ve huzurla yapar. Su, tıpkı kaosun ortasına giren geniş boşluklar
gibidir. Rahatlatır, huzur verir, tazeler. Bunu yaparken de yeni bir tat, bir
duygu katmaz, sadece yeni tatlara ortam hazırlar.
Su, alçakgönüllüdür; bir tadının olmayışına kızmaz,
içerlemez. Söylem peşinde koşmaz. İşte ruhun ihtiyacı olan da suyun açtığı bu
geniş boşluklardır. Söylemsiz, alçakgönüllü, sessiz, boş anlar… Ruhun
yorulduğunda ihtiyacı olan şey sudur. Ruhun su ihtiyacı bazen o kadar güçlü
olur ki, hiçbir şey hissedemez hale geliriz, susuzluk bile…
Ben resimlerimde ruhun su ihtiyacını ön plana çıkarmak
istedim. Hiçbir başka anlamı olmayan boş anlar, benim resimlerimde su ile
özdeşleşiyor. Bu boşluk ihtiyacı, resimlerimde mavi derinlikler içinde ruhun
arınma ritüeline dönüşüyor. Ruh, suyun sahiplenici içine alıcı varlığında
yeniden kendini buluyor. Her resimde yeniden kendini hatırlıyor. Boşlukta
kendisiyle karşılaşıyor, kendisini affediyor ve yüzeye çıkıyor.
Bazı izleyicilerin şöyle dediğini duyar gibiyim. “Su mutlaka
mavi olmak zorunda mıdır? Ne kadar bilindik!” Doğrudur; ancak mavi, derinliği,
enginliği iki boyutlu yüzeyde en rahat yakalayabileceğiniz renktir. Engin
denizler gökyüzünün mavisini yansıtırlar. Mavinin taşıdığı bu gizemli güç,
suyun azizliğini ve içine alan doğasını destekler. Ayrıca ben suyu mavi
bardakta içmeyi severim. Bu noktada benim açımdan suyu mavi boyamaktan daha
doğal bir şey yoktur.
Bu sergi mavi ışığın her yere düştüğü bir sergi oldu. Benim
için boşluk ve ruh, mavi rengin kucağında anlam buluyor. Artık, tanımsız
boşluklara değer atfetme, onlara saygılarımızı sunma zamanıdır.
Zuhal Baysar